Sizi bilmem ama ben hayatımda bir çok maske kullandım, halada takıyorum. Ama yanlış anlaşılmasın bu maskeler kesinlikle iki yüzlülük değil. Bu maskeler hayatın her evresinde takılması zorunlu maskeler. Bazen kendimi bin bir surata benzetirim. Her insan gibi değişik düşüncelere, idollerle, felsefelere, akımlara, özentilikle kapılıp gidilen yollarda illaki bir maske bir ruh hali takınmışımdır. Bazılarını özümsemiş bazılarını hemen sildim belki, ama hepsi bendim, hepsinde de benden bir parça vardı.
Konuya başlarken başka bir düşünceyle yazıyordum ama, yazı kendi kendini yönetir. Sen onu kontrol edemezsin o seni alır gider, en azından benim için öyle oluyor. O yüzden hiç bir zaman edebiyatçı olmak kaygım olmadı, başaramamda. Ama bir yerde de yazı sana hakim oluyor diyordum ama yalan yazının bana hakim olduğu kadar bende ona hakimim ama süslemeyi bilmiyorum.. Yazıyla olan bu savaş aslında beynimizle olan bir savaş değil mi? Zekanın bana benim ona oynadığım bir oyun.
Maskelere dönersek, mesela herkes iş yerinde sakin ağırbaşlıyken ben eğlenen bir adamı oynuyorum, başta kendimi kandırıyorum, sonra herkesi. Niye mi her ortam da her zaman problemler var, tabi ki de iş yerinde de öyle orda somurtup her sorunda takılıp kalan bir insan olsaydım eğer, yaşantının tadı kalmazdı, o yüzden ben iş yerinde hep gülen hiç bir şeyi önemsemeyen bir tavır takınıyorum ama size tavsiye etmiyorum aynı zamanda. Düşündüm de ben bu maskeyi gerçek hayatta iş yeri dışında da takıyorum hatta o benim artık maske yok. Şimdiye kadar yazılarımı okuyanlar bu yazıyı da okuduklarında ister istemez kafalarında bir kişiyi canlandıracaklardır. Ama canlandırdıkları kişi ile benim alakam yok. Niye mi bir saattir yazdığım yazı bunu açıklamaya yönelikti dış görünüşüm eğlenceli umursamaz ama içimde bir derinlik mi var? Bu cümleyi yazdıktan sonra ruh halim değişti ve yazı ciddiyetini koruyamayacak.
Başlıkla pek alakalı bir içerik olmadı ama şu yazıyı tekrar okusam muhtemelen 3 farklı konu başlığı ve 3 farklı yazı yazarım.