Sayfalar

7/08/2008

Kısaltmalar

Hayatımızda kullandığımız kısaltmalar güzel dilimizi mahvediyoruz ama farkında değiliz. Msn, icq gibi anında mesajlaşmamızı sağlayan programlar, ya da sohbet odalarında kullandığımız kısaltmalar yavaş yavaş dilimizi öldürüyor. Cep telefonu ile çekilen kısa mesajlar ile başlayan bu durum konuşmalarımızı bile etkiler hale geldi.

Diğer milletler kendi dillerini korumak için savaş verirken biz başkalarının dillerini kendi gündelik hayatımıza sokarak güzel dilimizin yavaş yavaş ölmesine kendimize yabancılaşmasına sebep oluyoruz. Gündelik hayatta konuşmaların kalitesi gün geçtikçe düşüyor, bu konuda en büyük teşekkürü medya hak ediyor bence. Neden mi? Çok basit, her gün alıp okuduğunuz gazeteleri biraz daha dikkatli okursanız anlarsınız ne demek istediğimi. Haberin içerisinde ufak hatalar olabilir, yazım hatası, basım hataları bir duruma kadar kabul edilebilir fakat artık olayı aştılar manşetlerde bile yanlışlar var. Hadi muhabir bir şekilde hata yaptı diyelim, ama onun üzerinde bir editör bir de yazı işleri müdürü yok mu? Bu insanlar bu hatayı göremiyorlar mı?

Yazılı basını bir yana bırakırsak, görsel basında da konuşmayı bilmeyen sunucular her kanalda akşamları haber sunuyor. Ve çoğunluğu da her geçen gün Türkçeyi daha da bozuyorlar. Milyonların karşısında konuşurken insan dikkat etmek zorunda değimlidir? İnsan hata yapar bunu kabul etmek lazım ama bir kere yapar iki kere yapar. Bu sunucular her geçen gün daha kötü oluyor. Kimse bu olayları göremiyor mu? Yoksa bilinçli mi yapılıyor?

Hayat bir laf salatası mı?

Günlük konuşmalarımızı, hatta hayatımızı ne kadar ciddi alıyoruz? Ya da ciddiye alıyor muyuz? Bütün gün konuştuklarımızı kaydetsek ve tekrar dinlesek acaba ne kadarında anlamlı cümleler kurmuşuzdur. Ne kadarı boşa harcanan kelimeler ve cümlelerdir.

Düşündünüz mü? Evet, bence de konuşmaları çoğu kısmı angarya sadece laf salatası. Ben mi nasıl konuşuyorum? Beni tanıyan bilir ben çok konuşuyorum. Yukarda sunduğum tezin doğru olduğundan yola çıkarak çok ve boş konuşuyorum. Ama bu konuşmalar her ne kadar laf salatası olsa da benim bu salatada beynimde hazırladığım ve kullandığım birkaç sos var. Aslında çok basit soslar benim laf salatalarım genelde insanı mutlu eden salatalar. İnsanları mutlu eden laf oyunlarıdır onlar.

Hayat akıp giderken bütün gün boyunca önce akciğerlerinizden gelen havanın soluk borunuza dolması ve buradan dışarı çıkması sırasında, gırtlağınızda bulunan ses telleri ve gırtlak kaslarınız, ağız, dudak ve dişlerinin yardımıyla anlamlı hale getirme çabalarınıza bir anlam katamadıktan sonra kuru bir gürültü ve laf salatası oluyor.

Her neyse sonuç olarak hayatı bu kadar ciddiye almayın. Dönüp geriye baktığınızda da gülümseyebileceğiniz bir şeyler olsun.

6/25/2008

Yeni web günlüğüm...

Bu web günlüğü sayfama çok yazıyormuşum gibi bir de yeni bir web günlüğü sayfası açtım...

Burada sadece kendime ait fikirlerin ve düşüncelerimin üzerine kurulan hikaye, fikir gibi şeyleri barındırırken yeni web günlüğü sayfamda, bilişim, bilgi teknolojileri gibi konularda yaptığım araştırmalarda gözüme çarpan, işe yarar bilgiler toplamayı planlıyorum.

Not: Yazının başlığını tıklarsanız yeni web günlüğüme ulaşabilirsiniz.

3/26/2008

Sonunda

İstediğim fotoğraf makinesine sonunda ulaşabiliyorum. Amerika’da başlayan ve yarın benim elime geçtiği zaman sona erecek olan yolcuğu iki gündür İzmir'de bir arkadaşın evinde mola vermiş durumda.


Aslında fotoğraftan anlayan birine sorsanız çokta mükemmel bir makine demez belki ama benim için öyle. Ulaşabileceğim en iyi modeli satın aldığımı düşünüyorum.

Ve işte… Olympus E-510


2/18/2008

Öbür Diyardan Gelen Tuhaf Frekanslar - I

Günaydın okuyucularım yada iyi geceler, olmadı hoş geldiniz. Siz normal dünyanızda değişiklik olsun diye bu yazıyı okurken ben yine kendi dünyamda yani öbür diyarlarda olacağım. Şu an olduğum yerde. Aslında bazen sizin yanınızda olmakta istemiyor değilim hani, ama ne bileyim ben oraya ait değilim ki!

Bu yazılar aslında bir radyodan yayın dinlemek gibi açtığınızda önünüze gelen kendi çapında eğlenen birinin iç dünyasından sanal ortama yolculuk yapan kelimelerden başka bir şey değiller. Evet ben sizin dünyanıza alışmadım. Sizde bana beklide. Ama bir ortak noktada beraber yaşamaya devam ediyoruz.

Bedenim sürekli sizinle fakat ruhum yada beynim için aynı şeyi söylemem yalan olur. Ben sürekli öbür diyarda dolanıyorum aslında. Öbür diyarı tam olarak anlatamam ama sizin deyiminizle hayal alemi tabiri anlatmak için kullanılabilecek bir terim fakat kesinlikle yetersiz. Sadece kafanızda bir şeyler canlanması açısından belirtmeyi gerekli gördüm.

Öbür diyardan şimdilik bu kadar gelecek bölümde buluşmak üzere.

2/17/2008

Baksana buraya...

Hey oradaki! Evet sen ekranın karşısında duran. Ya neden arkana bakıyorsun kimse yok ki orda evet senden bahsediyorum. Neyse sanırım sonunda senden bahsettiğim konusunda anlaşabildik.

Evet gördüğün bu kelimeler topluluğu benim tarafımdan birleştirildi ve belli bir sıraya dizildi ki sen okuyunca senin içinde bir anlamı olsun dimi ama? Neden böyle bir şey yaptığıma gelince eğer kelimeleri başıboş bıraksaydım ne olurdu? Bilemedin mi? Ben sana söyleyeyim başıboş gezinecekleri için bir anlam ifade etmeyecekleri için seninde ilgini çekmeyeceklerdi.

Eee anlat bakalım nasıl buldun sen ekranın karşısında bu kelimelere bakarken yüzünde gülümseme oldu mu? Açıkçası ben bu kelimelerle bu oyunu oynarken eğlendim. Neden mi seni ekranın karşısında bulunduğun şu durumu düşünerek.

Neyse bu kadar eğlence yeter, hadi bakim kalk bakalım ekranın karşısından da gözlerin dinlensin artık yeter bu kadar ekrana bakmak zararlı.

Arada uğra tamam mı senin için daha anlatacaklarım var. Ben anlatayım sen dinle. Sen dinle ki ben anlatacak yeni şeyler bulayım değil mi ama?

Ha son olarak unutmadan çekinme aklına gelen bir şey olursa yorum olarak bana yazabilirsin. Korkma kelimeler sana yardımcı olacaktır.

2/15/2008

Antin Kuntin Biri

Şimdi okuyacağınız yazı beni çok seven bir dostum tarafından kaleme alındı. Noktasına bile dokunmadan aynen koyacağım;

Antin Kuntin Biri
Ozan Öncel Metin. Namı diğer Antin Kuntin, Önci ya da benim dilimle Kanka..
Hayatımın uzun bir sürecini beraberce kah gülerek kah ağlayarak paylaştığım ve hala da paylaşıyor olmaktan gurur duyduğum depresif kişilik :D Derler ya hani kelin ilacı olsa başına sürecek bizimkisi de aynı hesap. Ben üzüldüğümde o hep yanımdadır, bıdı bıdı anlatır. O üzülse ben kendimi unuturum bıdı bıdı anlatırım. Tek lafıyla dövmemi yeniden yaptırdığım annemin bayılmasına sebebiyet veren ama annemin de çok sevdiği şeker oğlanı.
Hayatım boyunca sahip olduğum ve bir daha dünyaya gelsem belki de olamayacağım biri bu adam. Ben onun kıymetini çok iyi bilirim. Bu aralar sıkıntısı bol, ekşisi bol bir dönem geçiriyor ama hala mutlu olmaya çalışıyor. İşte sanırım bizim gibileri de hayata bağlayan bu.
Bir geyik var ; hayat sana ne kadar limon sunarsa sunsun sen tekila almaya devam et. Kanımca bi gün alkolik olcaz toptan rahatlayacağız. Şimdi bizim arkadaşlarımız da kendimiz gibi bir de o konu var. Misal Cenk ( Sözeri Biladers), Apo. Biz azcık değişiğiz Türk toplumuna göre. Bunun farkındayım ve gurur duyuyorum. Ama bu dünyada da birbirimizi bulduğumuz için şükrediyorum. Yoksa boğulurduk.. Yoksa çocuklarımız kimlerin çocuklarıyla kanka olurdu.. evet işte insan yaşını almaya başlayınca bunları da düşünüyormuş. Şaka gibi ama değil. Artık kazık kadar olduk, sevdik, evlendik, eşlerimizi de birbirimize sevdirdik keza doğru insanları bulduk. Mutluyuz ve hep beraber oldukça daha da mutlu olacağız…
Son söz olaraktan dostlarım iyi varsınız. Kuntinim iyi ki varsın..
Sizi seviyorum!!!

Charlie Chaplin

2/12/2008

Malkow I

Her şey bir gün sıkıntıdan dudağını kemirmesiyle başladı. Aslında çocukluğundan beri yaptığı bir şeydi bu. Sinirlendiğinde sıkıldığında dudağını kemirir ve sonra yara olunca pişman olurdu. Bu sefer bir fark vardı. İlk defa dudağını kanatıp kanını emdi ve bunun çok hoşuna gittiğini fark etti.

Hoşuna giden kanın tadıydı. Kanındaki demirin tadı. Dudağını emerek düşünmeye başladı, kanının tadının bu kadar güzel olduğunu daha önce nasıl olmuştu da fark etmemişti. Şaşırdı bir süre. İlerleyen günlerde bu olayı alışkanlık haline getirdi. Her gün dudağını kemiriyor ve yavaş yavaş kendi kanını emiyordu. Bundan zalimce bir keyif alıyordu. Dudakları sürekli yara bere içinde dolanırken bu kadar kan yetersiz kalmaya başladı ve cebinden çıkardığı bir çakı ile parmağına bir çentik attı artık dudağından değil parmağından kan emmeye başladı. Bir sürede böyle idare etti.

Bir gün, kendi kanından sıkılmaya ve diğer insanların kanlarının tadının nasıl olduğu merakı kapladı içini. Evet her insanın kan grubu farklıydı. Her insanın kanındaki demir oranı farklıydı bu da her insanın kanının tadının farklı olduğu anlamına gelmezmiydi? Bu fikir yavaş yavaş kafasını kurcalamaya başladı ve en sonunda kararını verdi. Bir kurban bularak denemeliydi…

1/28/2008

Yoruldum...

Yoruldum hayat maratonunda koşturmaktan yorumdum. Ama pes etmedim tabi ki. Hayat bir oyun olsaydı ekranımda "Level Up" yazısını görürdüm herhalde. Okul bitmek üzere hayattın bir seviyesini daha bitiriyorum.

Yoruldum ama değ
ecek sanırım emin değilim değeceğine inanıyorum. O kadar para, zaman ve emek harcadıktan sonra bir işe yarasın istiyorum tabi ki.

Neyse bu bir dönüş yazısı oldu kısa, öz, anlamlılığı tartışılır.

1/09/2008

System Failure...



Evet arkadaşlar benim sistem çöktü sonunda...
Sinir sistemim..
Beynim iflas etti...
Düşüncelerim, hayalgücüm terk etti...
Sabır taşım çatladı, hatta ortadan ikiye ayırmak için uğraşanlar bile var...

İş bu mücbir sebeplerden dolayı yazılarıma bir süre ara veriyorum sanırım...

Görüşmek üzere.. Umarım daha sağlıklı bi şekilde..