Sayfalar

11/12/2006

Karamsar birimiyim nan ben?

Karamsar birimiyim ben yoksa arada böyle karamsarlık gelip çökermi bedenimize? Bu karamsarlığın sonu ufak çaplı depresyonlar yaratırmı bünye de? Yoksa depresyonlar sayesinde doğru yolu mu buluyoruz?

Yani bünyemizde oluşan bu depremler birbirini tetikler mi yoksa biz öyle olduğunu mu düşünüyoruz? Her insan da biraz delilik mevcut mu yoksa deli olan kesim kendini savunmak için mi böyle bir yalan uydurmuştur?

Kafamız karışık olduğunda zaman yetersiz gelmez mi?
Einstein'ın İzafiyet Teorisi'nde de zamanın göreceliğinden bahsetmiyor mu? Sen ne kadar sıkıştıysan zaman da o kadar hızlı akmaz mı sana inat?

Neyse hayat nelere kadir. Bir gün varız, öteki gün varımıyız bilemeyiz. Zaten var olmamızda kime göre gerçeklik kazanıyor? Hepimizin bir çocuğun rüyalarını süslüyen garip yaratıklar olmadığımız ya da yine bir çocuğun (veya şu an tanımlayamayacağım bir şeyin sonuçta çocuk kavramı bizim tanımladığımız bir kavram) oynadığı oyunlarda ki oyuncaklar olmazmıyız?

11/10/2006

Torek

Mahşer karanlığının içinden yürüyerek yaklaşan beyaz silüet etrafını aydınlatarak ilerliyordu. Yaklaştıkça elinde ışık saçan bir madalyon taşıdığı göründü. O yürüdükçe civarında bulunan iskeletler ve yürüyen etleri çürümüş kokuşmuş cesetler ondan sakınmak için geriliyor, geldikleri yere, toprağa, dönmeye .alışıyor kaçıyorlardı.

Daha güçlü olduğu belli olan, göz çukurlarında alevler oynaşan pelerinli bir iskelet iki eliyle tuttuğu uzun işlemeli ve etrafına mavi bir parlaklık yayan kılıçla meydan okurcasına bekliyordu. Karşı tarafdan gelen canlının yaydığı ışığa saflığa inat etrafındaki karanlıkdan güç alarak ona doğru ağır adımlarla ilerlemeye başladı. O yürüdükçe etrafı daha da karanlık oluyordu. Karşılaşmaları sert olacak gibi gözükürken iki tarafta kendinden emin birbirine yaklaşırken, beyaz pelerinler içindeki gri saçlı adam birşeyler mırıldanmaya başladı. Mırıldanmaya başladığı andan itibaren etrafındaki ışık hüzmesi dalgalandı helezonlar oluşturdu ve adamın etrafında dönmeye başladı. Gri saçlı adamın mırıldanması yükseldikçe ışık hüzmesi ellerinde toplandı ta ki bir top gibi olana kadar, bu esnada karşı tarafda karanlıklar içinden gelen tehlikeyi sezmişçesine savaş narası atarak hızlanmaya başladı ve gri saçlı adama doğru koşmaya başladı. Bu arada ışık topu ani bir patlama ile merkezi beyaz pelerinli adam olmak üzere açılan ve giderek büyüyen bir daire oluşturdu. Oluşan daire geçtiği yerdeki bütün iskeletleri toza dönüştürüyordu, ortam gözleri kör edecek derecede parlak olmuş ve biranda karanlığa tekrar gömülmüştü. Karanlıkda sadece havada asılı kalan sessiz çığlıklar dalgalandı. Karanlıkdan gelen alev gözlü iskeletin olduğu yerde sadece parıltısı sönmeye yüztutmuş kılıcı yerde sanki ölmek üzere olan insanın çırpınışı gibi renk değiştirerek duruyordu. İskelet’de diğerlerinden güçlü olsada diğerleriyle aynı kaderi paylaşmış ve toz olmuştu.

Torek ilerlemeye devam ederken kılıca yan gözle baktı ama onun konumunda bir insanın kesici aletler kullanmaması nedeniyle ellemeden bir süre bakakaldı. Kılıca bakarken eski çömez olduğu dönemlerde kullanmak zorunda olduğu gürzü ve gürzüyele yapmak zorunda olduğu savaşlar geldi aklına. Eliyle gürzünü yokladı her nekadar kullanmıyor olsada yanında olması kemerinde asılı olduğunu bilmek içini huzur kaplamasına yeterli oluyordu. Düşüncelerinde bu iskeletlerin sadece zaman kaybı olduğu ve önemli olanın Lord Zorque ile karşılaşmak olacağını bildiğinden tekrar içine kapanarak, güçsüz yaratıkları kendisinden uzak tutmaya yarayan duasına konsantre oldu ve madalyonunu elinde havaya kaldırdı ve yoluna koyuldu. Bir yandan dua ederken bir yandan da Lord Zorque’nin onu sınamak ve durdurmak için karşısına daha hangi karanlık yaratıkları göndereceğini merak etmekden kendini alamadı, “Lord Zorque’nin direk karşıma çıkmasını ve böyle angaryalarla uraşmamayı ne kadar da isterdim” diye içinden geçirdi ve tekrar duasına konsantre olarak gözlerini uzaklara dikti. Daha neler bekliyordu onu acaba?

9/21/2006

İlham Perimi Kaybettim Hükümsüzdür.

İlham perimi kaybettim hükümsüzdür. Düşünüyorum da aslında çocukluğumdan beri benim bir ilham perim oldu mu onu sorgulamam lazım. Yani hiçbir zaman olmayan bir periyi kaybetmem imkansız değil mi?

Çocukken olan hayal gücü, (gerçi çocukluğunu pek hatırlamayan biri olarak bu konuda da şüphelerim var) şu an nerede? Gerçekler hayal gücünü sınırlandırıyor mu acaba? Abimin hayal gücüne her zaman hayran kalmışımdır mesela.

21,09,2006 da yazmışım tamamlamamışım nasip olmamış yani.. Neyse şimdi yayınlıyorum belki tekrar dönerim bu konuya..

8/31/2006

Sorgulamak

Hayatın anlamını, anlamsızlığını, gerekliliğini ve gereksizliğini sorgulamak.

Sorgulamak sonucunda kendi gerçekliklerine ulaşmak. Kendi gerçekliklerin, kendi doğruların, kendi hayallerin. Birileri bu doğruları bu hayalleri yıkmadan farklı bir açıdan sana birşeyleri göstermeden önce doğruluğu kendin taradından onaylanmış düşüncelerinle başbaşa yaşamak.

Sorgulamak, hayatı, gerçekliği, sonsuzluğu ve düşüncelerini sorgulamak. Bazen bir sonuca ulaşabildiğin durumlar, bazen hiçbir yere varamadığın ve sonu delirme sınırına getiren sorular ve sorunlar.

Ruhum daralıyor

İş yerinde gereksiz insanların varlığı, yapılması gereken ama benim hiç bir zaman yapamıyacağım yalakalıklar yüzünden, gereksiz iş yığının altında eziliyor olmakdan dolayı ruhum daralıyor.

Neden yalaka olmadan sadece iyi iş çıkardığın için bir yerlere gelemez ki insanlar? Neden sen yerinde sayarken senin dışında fırtınalar kopar ve bu fırtınalar esnasında birileri biryerlere gelirken sen yerinde saymayı başarabilirsin?

Fırtınalar koparken senin dışında, aslında kendi içindeki fırtınalara yenik düşmüş yorgun bitmiş gözlerle izlersin olan biteni. Kişiler yer değiştirir, insanlar biryerlere varır sen hala aynı yerinde sayarsın.

Bunalımlara girsen de sadece kendine ve çevrendeki birkaç arkadaşına zararın olur. Yenik düşer yorulursun. Yorgunluğun baki kalır üzüntünde.

8/10/2006

Hikaye..

Odasına kapanmış durumda hayattan sıkılmış gitarında bildiği birkaç parçayı tekrar ediyordu. Gerçi bugüne kadar kimseye çaldıklarını dinletmedi. Yalnız kalmak bazı şeyleri tek başına yapmaktan keyif alıyor bu yüzden insanlardan uzak durmayı ve yalızlığını seviyordu. Hayata karşı her zaman büyük bir savaş verdi ama yorulduğu hissetmeye başlamış ve yenilgiyi kabullenmiş gözüken bir ruh hali vardı.
O akşamüstü eve gelirken bazı konularda kararlarını vermişti. Artık daha fazla savaşabileceğini düşünmüyordu. Bu yüzden biraz rahatlamak, birazda cesaret kazanmak için yanına iki şişe şarap ve bir paket kısa Camel’ını aldı. Artık odasında elinde gitarı yanında şarabı ve sigarası ve çalan hafif müziğiyle baş başa yalnızlığın tadına varmaya başladı. Şarabın etkisini görmek için fazla beklemeye gerek yoktu çünkü ilk şişenin yarısında kafası hafiften dağılmış aklı eski aşklarına kaymıştı. Tam keyfi yerine gelmişti ki en son sevgilisini düşünmek yine eve girdiği andaki ruh haline dönmesi için yeterli oldu. Zaten kanında alkol ve içine düştüğü bu bunalım sırasında ruh halinin kötü olması için çaba sarf etmeye gerek yoktu ki. En ufak olay aklının yine hayatta en çok yapmayı isteyeceği ve en son yapılabilecek olan o seçeneğin cazibesini arttırıyordu.
İlk şişeyi bitirdiğinde odadaki manzara boş devrilmiş bir şarap şişesi, izmarit dolu bir kül tablası, bir köşeye atılmış bir gitar ve notalar ve camın pervazında oturan biri...
Sonunda cesaretini toplamayı başarmıştı ve işte camın pervazındaydı. Biraz yıldızları seyrettikten sonra aşağıya bakmak gibi bir hatada bulundu. Ürktü ve yeniden odasına girdi. Kızgındı çünkü başaramamıştı. Öfkeyle ikinci şişeyi açtı yarısına kadar bir dikişte bitirdi. Ardından birde sigara yaktı aynı anda kül tablasındaki söndürmeyi unuttuğu yanan izmariti gördü, hoş bir sahneydi sigara kendi kendine yanmış ve bitirmişti uzunca bir kül dağılmadan bozulmadan kalmış hoş bir sahne yaratmıştı. Bir süre odada yaktığı mumların ateşlerlini ve duvarda raks eden gölgeleri izledi.şarabı bitmiş son tek sigarası kalmıştı. Artık zamanı geldi diye aklından geçirdi ve yavaş yavaş pencereye yürüdü oturdu ve gülümsedi son hayali gerçek oluyordu birazdan uçacaktı....
.......telefon çalıyor oda inatla açmıyordu. Ama karşı tarafın belli ki söyleyecekleri önemli konulardı, yoksa ısrarla o telefonu niye çaldırsın ki? İçinden birkaç küfür sallayıp telefonu açmak zorunda kaldı.
-Efendim
-Abi yeni bir senaryo hazırladım herkes hazır FRP oynamak için seni bekliyoruz......

7/23/2006

Döndüm..

Bir süredir yazmadım. Haliyle evlendik barklandık zor oldu tabi. Neyse tekrar döndüm sanırım. Sanıyorum çünkü mizacımı tanıyorum. Bugün gaza gelir iki üç konuda yazı yazarım yarın unutur 1 ay boyunca hiç bir blog yazmam. Bu durumda ben kime ne anlatıyorum? Vallaha burda bu yazıyı kesinlikle okuyacağını bildiğim inandığım 1 kişi var (iki kişide sürümcemede) o kişi kendini biliyor. Hemen yorumda yapıcak zaten.
Bir nebze bu insandan özür yazısıda aslında. Yazmaya başlamaya onunla konuştuktan sonra karar verdim. Yazmadığım zamanlarda da ondan fırça yiyiyorum zaten.

6/08/2006

Gereği düşünüldü

Birden aklıma geldi. Bu başlığı açmak ama içeriğinde neler yazıcağımı ben de daha bilmiyorum. Ben yazarken siz de okurken göreceksiniz.
Hakimler kullanılar bu cümleyi genelde, "gereği düşünüldü" diye başlar son duruşmalar. Evet bu cümle insanların hayatını temelli etkilemektedir. Çünkü bu cümleden sonra ya özgür kalacak ya da yıllarınızı bir hücrede geçirmeye mahkum olacaksınızdır.
Düşünsenize bu durum ne iğrenç bir durumdur? Hakim bu cümleyi kurar ve bir sonraki cümlesini kurana kadar geçen saniyeler sanık için bitmek bilmiyen seneler gibi gelir. "Gereği düşünüldü... Sanığın ... yıl hapsine.." evet bitmiştir artık ... yıl boyunca sanık bir şehirin bir hapisanesinde ya toplu koğuşlarda yada tek kişilik hücresinde duvarlara çentik atarak sürenin bitmesini ve özgür olacağı günlerde neler yapıcağını dülemeye başlamıştır bile.
Düşünsenize belirli bir zaman diliminiz dört duvar arasında kısılıp geçicek. Sınırlı zaman çabuk geçer derler, ama mutlu olaylar içindir bu. Böyle bir durumda o hücrelerde geçirilecek her gün, her saat, her dakika, her saniye bile bir ömür niteliğinde yavaş yavaş, ömrünüzden ömür tüketecek şekilde geçer. Her gün dışarının özlemi ile atılır duvarlara çentik. Tek özgürlüğünüz çıkınca dışarıda neler yapıcanığızın hayalini kurmakdır o duvarlar arasında. Günler geçer ve dışarı çıkarsınız. Hayat bırakdığınız yerde değildir akmıştır zaman. Sizin için akmayan zaman dışarıda su gibi akıp gitmiş herşey değişmiştir birden. Ne şehir bildiğiniz şehirdir, ne mahalleniz bırakdığınız mahalledir. İnsanlar bile değişmiştir, hatta aynaya bakdığınızda kendinizin bile değiştiğini farkedersiniz. Pişmansınızdır. Orada geçen zamanın ardından üzülürsünüz ama son pişmanlık fayda etmiyordur. Her geçen gün, dört duvar arasında geçen, niye orda olduğunuzu sorgulamış olsanızda dışarda bir kere daha sorgularsınız ve bu sefer çok daha sert. Bir anlık öfke, bir anlık dalgınlık veya bir anlık zevk için bunca zaman boşa harcadığınız için kendinizden nefret ederken bulursunuz kendinizi ama yapacak birşey yoktur artık. Ayağa kalkıp insanların yürüdüğü yolda koşmanız gereklidir artık. Kaybettiğiniz zamanı tekrar yakalamak için.
Birde tam tersi bir durum vardır. Hayatın her evresinde her karesinde olduğu gibi. Hakim konuşur "gereği düşünüldü... Sanığın beraatine karar verildi." Evet doğru duydun beraat ettin. Düşünülen onca kötü durum, onca kurulan kötü hayal yok artık. Huzur kaplar içini bitmiştir herşey. Artık geceleri rahat uyku çekebilirsin, çünkü o dört duvarın içine tıkılmayacak olmanın verdiği hafiflik vardır üzerinde. Ama bir kere ağzın yanmıştır sütten, yoğurdu üfleyerek yersin. Mahkeme salonunun o rutubetli kokusunu çekmişsindir içine, dört duvarın hayali çivi gibi çakılmıştır beyninin bir köşesinde, beraat ettiğini duyana kadar yaşadığın korkuda kalbinin bir köşesinde tamir edilemiyecek yaralar açmıştır artık. Ve dikkat edersin artık her attığın adımda bir daha mahkeme salonuna yürüdüğün o bitmez koridorda bir daha yürümemek için.

Not: Bütün bu yazdıklarım tamamen hayal ürünü ve birden aklıma gelenlerdi.

6/02/2006

Cehennemin kapısını açık unutmuşlar...

Abi kim söylediyse bu cümleyi bayıldım valla.
Şu an İzmir'de bu cümle tam anlamıyla gerçekleşmiş gibi. Dışarda öyle bir sıcak var ki, direkt olarak bu cümleyi kurdurtuyor insana. Cehennenim kapısı açık unutulmuş ve ceryan yapıyor. Esen rüzgar bile o kadar sıcak esiyorki insan dışarda bir yerlerde şurda iki dakika oturayım diyemiyor.
Umarım daha sonra ekleme yapıcam bu yazıya. Beynim Durmuş durumda
.

Delimiyim Değilmiyim?

X-Man'nın "Sanal Tartışmalar" adlı blog'unu okurken aklıma geldi birden. "Not:Ben deli değilim." Cümlesiyle başladı bu yazı...

Deli olmak veya olmamak nasıl oluyor ki? Deli olmak nası birşey? Olmamak nasıl birşey? Kim karar veriyorki?

Ben deliyim desem kim evet delisin diyecek kim hayır değilsin diyecek? Hehe bu arada X-Man kendi üzerine alınma sadece zaten aklımda olan bir soruyu yazmam konusunda ilham verdin. Olayla alakan bu kadar ve senden esinlendiğim bir noktayıda belirtmemek bana uymazdı.

Gelelim deli olmak yada olmamak konumuza. Cidden yazılı bir kural var mı? Mesela:
1. Ortamda başı boş bi şekilde elleri kollarını sallayarak dolanmak delilik belirtisidir.
2. Çıplak dolanmak delilikdir.
3. Nedensiz gülen biri delidir. vs.vs.vs.
Gibi yazılı bir deliler kitabı var mı? Yoksa sadece tanımlayamadığımız bir hareketi yapana mı deli diyoruz? Mesela olması gerekenden fazla ayrıntılı düşünmek? (Bu konuda göreceli ama olsun) Birde delilik ile psikolojik rahatsızlık aynı şeymi? Yani Opsesif bir insan delimidir? Veya paranoyak birine deli dermiyiz?
Belki de deli dediğimiz insanlar akıllı bizler yani kendini akıllı tutanlar delidir? Biryerde duymuştum delinin teki diğerine dışarda daha çok deli var boşver burda daha iyi durum gibisinden bişiler demiş çok eylendiğim bir cümleydi (unutmamış olsaydım)
Herneyse benim yazılarımı okuyanlar zaten çok da normal olmadığımı farketmişlerdir zaten.

Neyse iş yerinde anca bu kadar geldi aklıma gelenler de gitti zaten 1 sayfayı 1 saatte yazamadım yerimde kalmadığımdan dolayı.

6/01/2006

Cemşitcan ve Kuntin..

Başlamadan önce bu blogdan Gökhan Dabak ve unutulmaz karakteri Deli Cevat'tan esinlendiğimi belirtir saygılarımı sunarım.


Cemşitcan ismi ise Kuzen'im ve onun daha doğmamış olan oğlunun hiç konmayacak ismidir.

Gelelim Cemşitcan ve Kuntin...

-Cemşitcan senin kim olduğunu soruyorlar?
-Abi bilmem ben Beni sen yarattın sanırsam..
-Doğrudur ben yaratmış olabilirim Ama bir dakika Cemşitcan, ya sen gerçeksen ve beni hayal ettiysen?
-Olur mu abi öyle şey?
-Olabilir baskın çıkıp seni sindirmiş olabilirim... Dövüş Kulübünde de öyle olmuştu.. Ulan şimdi sen silah milah çekip beni vurmaya kalkarsın allah gel buraya
-Yok abi valla öyle bir şey yok Sen kendi kendini kandırıyorsun.
-Bak sen terbiyesize bir de utanmadan bana yalancı diyor gel buraya.
-Aman abi ya...
-Cemşitcan dedim sana kimse seninle ilgilenmez diye.. Daha can alıcı bir başlık bulalım dedim..
-Ama abi napayım sen koymadın mı başlığı?
-Sus tamam işte aklıma gelseydi koymaz mıydım Jenefer Lopes falan alla alla..
-Tamam abi kızma hemen belki gelen olur bekle acele etme..
-Tamam kızmıyorum bekleyelim bari..
Cemşitcan'a biri kalkar ve Antin ile Kuntin arasında bir bağ olduğunu söyler...
-Hiyaaaaaaaaaa aman valla şimdi Antin gelirse ne olacak?
-Ya canım Cemşitcan’ım otur oturduğun yerde paranoya yaratma gelmez o..
-Ama abi eleman haklı gelirse ve sen beni kovarsan?
-Ya bak sinirleniyorum Cemşitcan'ım canım biberim.. Kafan basmıyor mu seni nasıl bırakabilirim seni aklın alıyor mu?
-Alıyor mu? Güzel soru ama abi ya bırakır gidersen?
-Danam benim sağ göz benim sol göz senin olsun yok sağ bacak benim sol bacak senin diyerek vücudu ikiye mi böleceğiz canım Cemşitcan'ım sorarım sana???
-Bak o açıdan hiç düşünmemiştim...
-İşte o yüzden bu bünyede lider benim canım..
-Haklısın abi..
Beyaz gömlekli birileri Kuntin ve Cemşitcan'ın yanına gelmektedir.
-Hayırrrrrrr Kuntin abi kaç kurtar kendini bağlıyacaklarmış seni...
-Höt kim kimi bağlıyor orda? Korkma Cemşitcan'ım kimse bir şey yapamaz bize ayıramazlar bizi..
-O zaman içerden çıkarayım mı beysbol sopalarını abi hazırlıklı olalım dimi?
-Şiddet yok Cemşitcan şiddet yok karşıyız şiddete..
-Ama abi vatan topraklarını ele geçirmeye çalışıyorlar
-Korkma sen ben konuşarak hallederim.. Değil mi arkadaşlar konuşarak hallederiz
(Arka fondan tangır tungur sesler gelir Cemşitcan yüzünde gülümseme elinde beysbol sopası belirir)
Gelenler pek konuşma canlısı gözükmemektedirler...
-Cemşitcan'cım seni kullanıyor muyum ben?
-Yok abi haşa...
-Olum bunlar aramıza nifak tohumları sokmaya çalışıyorlar? Konuşarak anlaşamayacağız galiba?
-Abi ben hazırlandım (elindeki beysbol sopasını eline vurmakladır.)
-Tamam canım ben de içerden ıstaka alıp geleyim.. Bu arada sen oyala onları..

-Şimdilik bu kadar dimi Cemşitcan? Yorulduk gidelim artık..
-Evet abi iyi dövdük ama dimi hehehehe neyse biz kaçtık.
-Pencereleri kapat Cemşitcan cereyan yapıyor.

Evlenmek

Size söylüyeyim baştan vazgeçin:) Evlenmek öyle dışardan gözükdüğü gibi kolay bi iş değilmiş. Yani sadece gidip düğüne göbek attığımız bir durum değil.
O aşamaya gelene kadar önce bir ev bulunur kolay bir iş değil ama burasını geçelim. Daha sonra eve eşya doldurulur.. Tabi öyle kafana göre değil artık bir değil iki kişi olmayı planladığından renkler ve zevkler çarpışmaya başlar.. Bu kadarla kalsa iyi siz mustakbel eşinizle bişeylere karar verirken büyüklerde her ne kadar o evde sizin yaşıyacağınızı bilselerde karışmadan edemezler.
Eşyalarda en çok incik cıncık kısımları bayar, çünkü koltuk takımını duvarı boyattığınız renge uygun olması, perdenin koltuk takımının rengine uygun olması gibi ayrıntılar mevcutmuş:) bende yeni öğrendim. Herneyse evi hallettiğiniz de bu sefer düğünün nasıl olacağı kısmı gelir ki en berbat noktalardan biri tarih uygun olcak yer bulacaksın falan burda bir sürü faktör var boşverin gitsin. Önemli bir iki nokta nikah ayrı mı olacak, yoksa düğünle beraber mi yapılacak sorunu ve eğer düğüne karar verildiyse yemekli mi olacak? İşte burada film kopuyor. Eğer aileniz maddi yardım yapıyorsa olay sizden çıkıyor ve onların isteğine uymak durumunda kalabiliyorsunuz. Yemekli düğüne karar verildiğini varsayarsak bu durumda kaç kişi gelicek sorusunu cevaplamanız gerekiyor ki bu düğünü nerede yaptığınız ve bütçenize bağlı bir durum.
Düğünü yapacağınız yere karar da verdikden sonra kimler gelecek diye bir soru çıkıyor ortaya, ki bu beni en çok zorluyacak kısım oluyor. Çünkü sayı belirlenmiş aile büyükleri bu sayının en azından 3/2'isini kendilerine aldıklarından dolayı sizede 3'ün 1'ini alarak mutlu mesut o sayı içine kimleri sokabilirim diye kara kara düşünmek durumda cebelleşmek kalıyor. Herneyse bu kadar kötü bir sürecin en kötü kısımlarından biri zaman akmaz gibi gelirken bir yandan da zamanı elinizde tutamadığınız ve yapılacak birsürü işlerin olduğunu ve asla yetişmiyeceği sitresi sarıyor insanı. Eğer benim gibi biraz soğuk kanlı bir yapınız varsa (buna bende inanmadım) diğer insanların stresi sizide etkiliyor ve evde herkez 24 saat kavga içinde olabiliyor. Sevgilinizle geçirdiğiniz seneler içinde olmayan olay bu kısa süreçte başınıza gelip çok şiddetli kavgalar kopabiliyor. Ama bu kadar olumsuzluğun içinde bir düşünce herşeyi silip huzur verebiliyor; ben değil biz olma kavramı. Artık kendi evinin olacağı eşinle beraber kimseye karşı sorumlu olmadan sadece 2 kişilik bir dünya kurmak için uğraştığını düşününce herşey bitiyor.

Son olarak eğer gerçekten sevmiyorsanız bu yola çıkmayın. Seviyorsanız da bu yola başkoydukdan sonra yolunuzdan dönmeyin. Hayatım da hiç bir konuda bu kadar dik başlı ve kendimden emin yürümedim, savaş vermedim ve kendime bu kadar güvenmedim. Evet üç-üç buçuk sene önce başladığım bu yolda daha ilk günden inandığım noktaya gelmeme sadece 2 hafta kadar kısa bir süre kaldı. Başardım.. İlk defa bir yola baş koydum ve hiç vazgeçmedim..
VE SONUNDA SEVDİĞİM İNSANLA EVLENİYORUM.........

5/31/2006

Aşkım ve Ben


Evleniyoruz sonunda.. Hayatımın en değerli varlığıyla hayatımızın kalanını beraber paylaşma kararı aldık.

Bundan sonra ben değil biz oluyoruz:)

3/17/2006

Maskeler...

Sizi bilmem ama ben hayatımda bir çok maske kullandım, halada takıyorum. Ama yanlış anlaşılmasın bu maskeler kesinlikle iki yüzlülük değil. Bu maskeler hayatın her evresinde takılması zorunlu maskeler. Bazen kendimi bin bir surata benzetirim. Her insan gibi değişik düşüncelere, idollerle, felsefelere, akımlara, özentilikle kapılıp gidilen yollarda illaki bir maske bir ruh hali takınmışımdır. Bazılarını özümsemiş bazılarını hemen sildim belki, ama hepsi bendim, hepsinde de benden bir parça vardı.
Konuya başlarken başka bir düşünceyle yazıyordum ama, yazı kendi kendini yönetir. Sen onu kontrol edemezsin o seni alır gider, en azından benim için öyle oluyor. O yüzden hiç bir zaman edebiyatçı olmak kaygım olmadı, başaramamda. Ama bir yerde de yazı sana hakim oluyor diyordum ama yalan yazının bana hakim olduğu kadar bende ona hakimim ama süslemeyi bilmiyorum.. Yazıyla olan bu savaş aslında beynimizle olan bir savaş değil mi? Zekanın bana benim ona oynadığım bir oyun.

Maskelere dönersek, mesela herkes iş yerinde sakin ağırbaşlıyken ben eğlenen bir adamı oynuyorum, başta kendimi kandırıyorum, sonra herkesi. Niye mi her ortam da her zaman problemler var, tabi ki de iş yerinde de öyle orda somurtup her sorunda takılıp kalan bir insan olsaydım eğer, yaşantının tadı kalmazdı, o yüzden ben iş yerinde hep gülen hiç bir şeyi önemsemeyen bir tavır takınıyorum ama size tavsiye etmiyorum aynı zamanda. Düşündüm de ben bu maskeyi gerçek hayatta iş yeri dışında da takıyorum hatta o benim artık maske yok. Şimdiye kadar yazılarımı okuyanlar bu yazıyı da okuduklarında ister istemez kafalarında bir kişiyi canlandıracaklardır. Ama canlandırdıkları kişi ile benim alakam yok. Niye mi bir saattir yazdığım yazı bunu açıklamaya yönelikti dış görünüşüm eğlenceli umursamaz ama içimde bir derinlik mi var? Bu cümleyi yazdıktan sonra ruh halim değişti ve yazı ciddiyetini koruyamayacak.
Başlıkla pek alakalı bir içerik olmadı ama şu yazıyı tekrar okusam muhtemelen 3 farklı konu başlığı ve 3 farklı yazı yazarım.

Çay kaşığı ve ince belli bardak..

Çay Kaşığı Ve İnce Belli Bardak

Valla siz yaparmısınız bilmem ama benim çok eğlenerek yaptığım, yaparken acaba bende bir sorun mu var dedirten ama bir yandan da çocukluğumdan beri eğlendiğim bir oyun var. İnce belli bir çay bardağı ile çay içerken çay kaşığını bardağın o ince ağız kısmında çay kaşığını dengede tutturmaya çalışmaktan bahsediyorum. Ama nasıl tarif edeceğimi kestiremedim. Küçüklüğümden beri bu tarz ilginç şeylerle uğraşmak her zaman bana haz vermiştir. Bir saat boyunca çay kaşığındaki denge noktasını bulma çabası, başta sadece öylesine elinizde uğraşırken, 3 kere düşürüp işi inada bindirmek ve sonra sanki nobel ödüllü bir matematik problemini çözen bir bilim adamı endamıyla bir dil dışarıda tam noktayı bulma çabaları. Sonunda da çay kaşığının denge noktasını bularak çay kaşığının ince belli bardakta hafif sallanışını izlerken acaba bu sefer oldu mu diye parmakların çay kaşığının dibinde heyecanla beklemek. Ve hayatınızda yaşayabileceğiniz en keyifli en çocukça mutluluğu tatmak başarıya ulaşmak. Bir kaç saniye çaykaşığının orada duruşunu izlemek sanki Oskar ödülü almış biri gibi gururlu tebbessümde bulunmak. Ama hazin son tabikide şakacı bir arkadaşın, sıkılan bir sevgilinin veya dikkatsizliğin sonucunda o kaşığın tekrar o ince belli bardağın içine düşmesi. Bir kaç saniye buruk bir hüzünle baktıktan sonra kendine gelerek ne ile uğraşıyorum ben diyerek kendine gülmek.

İşte böyle biriyim ben...

3/08/2006

Gerçek dünyada FRP karakteri canlandırmak:)

Birden aklıma geldi bir gün arkadaşla onun basket takımı seçmelerine gidiyorduk..
Elemanla yıllarca beraber FRP oynamışlığımız var bazen ben DM (yönetici) o oyuncu, bazen ben oyuncu o DM'lik yapıyordu.. O dönemde ben oyuncuydum o DM.. (of be sıkıldım çok uzun bir cümle oldu zannımca ama devamı eğlenceli olacak:))

Son oyunlarda Kender oyantıyordum. Kender; kısaca korkusu olmuyan, hayatın her anında eylenebilen doğuşdan hırsız özellikle kilit açma ve yankesicilik konusunda, bir ırkdır. Kısa boylu uzun saçlı tüylü ayaklı çok konuşan ve çok meraklı bişidir.. Hırsız olduğunu hiçbir zaman kabul etmez falan filan..:)

Olay dediğim gibi arkadaşla beraber basket takımı seçmelerine giderken yaşandı:) Ben kendimi oyuna ve rolüme fazla kaptırmışım:) Yürürken arkadaşın cebinden telefonunu aldım farketmedi elimde oynarken gördü nasıl aldığımı falan tartışırken ben bu sefer cüzdanını aldım:) Sonra da anahtarlığını:) Bu cüzdan, telefon ve anahtarlık üçgeni değişik zamanlarda bende ve arkadaşımda oldu (yaramazlığım üzerimdeydi de:) ) sonunda arkadaş oyun bozanlık yapıp cebinde ne varsa bana verdi ve bütün eylencemi öldürdü.. Daha dorusu öyle olacağını sandı;)

Bir süre sonra sigara içmek istediğini söyledi elini cebine attığında sigarasını bulamayınca bana döndü direk bende elimde paket azımda sigara ona gülümsedim sinir oldu.. Bu arada çakmak hala cebinde duruyorken neyse dedi bir sigara aldı benden ve elini cebine çakmak almak için attı bu arada ben onun sigarasını yaktım.. İdrak edemedi baştan ama eli cebinin boş olduğunu ve benim elimdeki çakmağın sadece bir kaç saniye önce cebinde duran çakmak olduğunu görünce olan oldu ben önde o arkada seçmelere koşarak devam ettik:)

Neden mi kaçtım? Arkadaşınız 1,95 boyunda ve 100 kilo üzerinde bir yapıya sahipse kızınca olabilecekleri tahmin etmeniz o anki iman gücünüzle koşmanızı sağlıyor desem:))

3/07/2006

Ölmek ve Sonrası 2...

Devam filmi gibi oldu bu başlık..:)
Neyse Ölüm ve Sonrasını okuyan bir arkadaşım doğru bir noktaya parmak bastı. Kırkının çıkması beklenmeden unutlan insanlar var dedi..
Evet aslında hepimizin sonu bu olacak heralde 3-4 gün bilemedin 1 hafta sonra maziye karışacağız.. Sonra da bir rakı sofrasında adımız geçicek anılacağız "ne güzel içerdik beraber" veya yazlıkda akşam vakti oturup güneş batışını izliyen arkadaşımız "abi ne çok batırdık güneşi beraber" cümleleriyle anacaklar bizi..
Yani ne diyeyim acı gerçek bu.. ama ben bununla mutluyum bir gün bir rakı sofrasında veya hararetli bir tartışma esnasında ismimin zikredilip "hey gidi rahmetlide ne eylenceli adamdı" gibi bir cümleyle anılacağımı bilmek hatırlandiğimda insanlar üzerinde tebessüm yaratacağımı bilmek bana huzur veriyor..
Neyse şimdilik bu kadar eylemlerim sürecekdir:))

F.R.P ve Gerçek dünya...

Hangi dünyadayız? Bir gerçek dünya var bir de hayal alemi…
Karşında oturan iş arkadaşını o hayal dünyasında yakaladığında sopayı kafasına gömmenin vereceği huzurla dolu bir hayali kurarken birden gerçek dünyaya döner ve o kişiye sorduğu saçma bir sorunun cevabını verirken buluverirsin kendini…
Ejderha mı nerden geliyor ne renk?? Zati Ejderhalarla aram iyi değildir (Kender olmam haricinde o zaman görmek için peşinden koşar ayağına bile tırmanırım. Ne ateş mi püskürtüyor? Aaaaa mavi mi onlar da buz atmıyormuydu??) Çünkü hazinelerine göz diktiğimden pek haz etmiyorlar benden)
Ama bir de bir durum var ki ne baltanın kafamı uçurması ne mavi ejderhanın dondurması bile bu kadar kötü olamaz.... Gerçek dünyadan yediğin tokadın acısı ne kesik yarasına ne büyünün şokuna ne herhangi bir yaratığın yarattığı sürprize benzemez be....
Sen alemler de dolanırken oralardan biri sana seslenir;
-Bilmem ne numaralı talebe ne oldu ne durumda?...
-Ne bilim a.q. diyemezsin....
Of be tam da labirentten çıkmak üzereydim… Veya telefon gelir:
-Nerdesin niye aramadın beni?
-Ya!! Orta dünyada sandık açarken bir Minator geldi ondan kaçıyordum diyemezsin.....
Uzar gider sende iki dünya arasında gidip gelmeye alışıp bu şekilde yaşamaya devam edersin)...

Ölmek ve sonrası...

Kaç zamandır aklımda bir soru var..
Acaba öldükden sonra bir süre daha hayalet tadında dünyada gezmek ve arkada kalanların neler hissettiğini, neler konuşduğunu, bensizken hayatta ne değişiklikler olacağını nelerin değiştiğini görebilmenin nasıl olacağını merak ediyorum...
Bu acaba megolamanlık mı? Arkada kalanların eksikliğini hissettiğini görme düşüncesinin yarattığı? Ama aynı zamanda bu biraz mazoşist olmayı gerektirmiyormu?
Yoksa sadece merak mı insanların senin hakkında gerçekden ne hissettiğini ve sensiz hayatın nasıl olacağına dair? Bu da paranoyaklık değil mi?
Sonuç mu? aslında daha yazılacak bir çok şey aklıma geliyordu ama unuttum yazarken, evet sonuç ben bunu istemiyorum tabikide... hayatımda hiç bir zaman fal baktırıp geleceğimi öğrenmek istemediğim gibi.. Ben şu an beni sevenlerle mutluyum ve öyle kalmayı da tercih ediyorum..
Ama ilginç bir soruydu bu sizce?..