Sayfalar

11/10/2006

Torek

Mahşer karanlığının içinden yürüyerek yaklaşan beyaz silüet etrafını aydınlatarak ilerliyordu. Yaklaştıkça elinde ışık saçan bir madalyon taşıdığı göründü. O yürüdükçe civarında bulunan iskeletler ve yürüyen etleri çürümüş kokuşmuş cesetler ondan sakınmak için geriliyor, geldikleri yere, toprağa, dönmeye .alışıyor kaçıyorlardı.

Daha güçlü olduğu belli olan, göz çukurlarında alevler oynaşan pelerinli bir iskelet iki eliyle tuttuğu uzun işlemeli ve etrafına mavi bir parlaklık yayan kılıçla meydan okurcasına bekliyordu. Karşı tarafdan gelen canlının yaydığı ışığa saflığa inat etrafındaki karanlıkdan güç alarak ona doğru ağır adımlarla ilerlemeye başladı. O yürüdükçe etrafı daha da karanlık oluyordu. Karşılaşmaları sert olacak gibi gözükürken iki tarafta kendinden emin birbirine yaklaşırken, beyaz pelerinler içindeki gri saçlı adam birşeyler mırıldanmaya başladı. Mırıldanmaya başladığı andan itibaren etrafındaki ışık hüzmesi dalgalandı helezonlar oluşturdu ve adamın etrafında dönmeye başladı. Gri saçlı adamın mırıldanması yükseldikçe ışık hüzmesi ellerinde toplandı ta ki bir top gibi olana kadar, bu esnada karşı tarafda karanlıklar içinden gelen tehlikeyi sezmişçesine savaş narası atarak hızlanmaya başladı ve gri saçlı adama doğru koşmaya başladı. Bu arada ışık topu ani bir patlama ile merkezi beyaz pelerinli adam olmak üzere açılan ve giderek büyüyen bir daire oluşturdu. Oluşan daire geçtiği yerdeki bütün iskeletleri toza dönüştürüyordu, ortam gözleri kör edecek derecede parlak olmuş ve biranda karanlığa tekrar gömülmüştü. Karanlıkda sadece havada asılı kalan sessiz çığlıklar dalgalandı. Karanlıkdan gelen alev gözlü iskeletin olduğu yerde sadece parıltısı sönmeye yüztutmuş kılıcı yerde sanki ölmek üzere olan insanın çırpınışı gibi renk değiştirerek duruyordu. İskelet’de diğerlerinden güçlü olsada diğerleriyle aynı kaderi paylaşmış ve toz olmuştu.

Torek ilerlemeye devam ederken kılıca yan gözle baktı ama onun konumunda bir insanın kesici aletler kullanmaması nedeniyle ellemeden bir süre bakakaldı. Kılıca bakarken eski çömez olduğu dönemlerde kullanmak zorunda olduğu gürzü ve gürzüyele yapmak zorunda olduğu savaşlar geldi aklına. Eliyle gürzünü yokladı her nekadar kullanmıyor olsada yanında olması kemerinde asılı olduğunu bilmek içini huzur kaplamasına yeterli oluyordu. Düşüncelerinde bu iskeletlerin sadece zaman kaybı olduğu ve önemli olanın Lord Zorque ile karşılaşmak olacağını bildiğinden tekrar içine kapanarak, güçsüz yaratıkları kendisinden uzak tutmaya yarayan duasına konsantre oldu ve madalyonunu elinde havaya kaldırdı ve yoluna koyuldu. Bir yandan dua ederken bir yandan da Lord Zorque’nin onu sınamak ve durdurmak için karşısına daha hangi karanlık yaratıkları göndereceğini merak etmekden kendini alamadı, “Lord Zorque’nin direk karşıma çıkmasını ve böyle angaryalarla uraşmamayı ne kadar da isterdim” diye içinden geçirdi ve tekrar duasına konsantre olarak gözlerini uzaklara dikti. Daha neler bekliyordu onu acaba?

Hiç yorum yok: