Sayfalar

5/30/2007

Ayın Karanlık Yüzü

Bugün Pink Floyd'dan yola çıktım ondan devam etmek istedim. Dark Side Of The Moon, ayın karanlık yüzü, ayın bizim hep gördüğümüz parlak izlerken bize zevk veren yüzünün haricinde birde karanlık yüzü var değil mi? Evet her insanın da olduğu gibi her şeyde olduğu gibi bir aydınlık taraf birde karanlık taraf bulunmakta. Ayın karanlık yüzünü düşündünüz mü hiç? Güneş yok, hava yok, ısı yok, ışık yok, ve YAŞAM YOK. Sadece karanlık saf bir karanlık, beraberinde korku ve hiçlik. Kaybolmak için ideal bir yer. Ne yapılabilir ki orada? HİÇ! Kısaca kimse orada olmak istemez. Ama aslında beraber yaşıyoruz o karanlık tarafla. Bu karanlık taraf bizim içimizde de var orası da ölü, orasında karanlık, orada sadece sesler var ama iç karartıcı. Hani en can alıcı noktada ne yapmamız gerektiğini bilmediğimizde bizi daha da kötü bir duruma sokan bunalıma iten o sesler. O karanlık kısmımız da korkularımız da saklıdır. En zayıf anımızda bizi vurmak için o karanlık da saklanır. İki yüzlü olmaktan bahsetmiyorum yanlış anlaşılmasın demek istediğim bizi sıkan, bazen boğuluyormuşuz hissine kapılmamızı sağlayan, içimizdeki o bunalım tarafımızdan bahsediyorum. O devreye girdiğinde bunalıma girdiğimiz, her şeyin üzerimize geldiğini sağlayan karanlık taraf. Bu karanlıkta insan kendini de boğar başkasını da. Hayat aslında bu iki çizgi arasında gider gelir bazen sıcak, parlak güzeldir, bazen de tam zıttı kapalı, sinir bozucudur. Bence bu dengede sıcak ve parlak olan kısmında yer almak lazım her ne kadar karanlık taraf sizi yutmaya çalışsa da o karanlığın içinde kendinize bir mum yakın. Bu mum belki metrelerce önünüzü göstermese de iki adım olsa da önünüzü görmenizi ve bu şekilde karanlık tarafından boğulmanızı engeller. Bu yetmez mi? Mum mu? Nerede mi?

Elbetteki başta kendi yüzünüzdeki gülücükte, ve sevdiklerinizin yüzlerindeki gülücüklerde…

Köşe Yazarı Olmak..

Nasıl bir şey merak ediyorum her gün bir kağıdın üzerinde size ayrılmış bir bölgeyi bilginiz doğrultusunda doldurma çabası. Sanırım zor ve ilginç bir şey olmalı. Uzun zamandır bir şeyler çizen, kendi çapında yazmaya çalışan en sonunda da yazılarının bir kısmını burada (hayali) bir kağıt üzerine döken biri olarak bana zor geldi. Düşünüyorum da her gün bir sonraki gün için bir şeyler yazmak gerekiyor. Aslında bu bir meslek sonuçta ben her gün nasıl işimi yapıyorsam onlarda gündemi takip ederek kendi köşelerinde kendi ilgi alanlarında kendi düşüncelerini paylaşıyorlar.

Pink Floyd


Hayatınız boyunca dinleyebileceğiniz en başarılı gruplardan biridir. Tarif edilemez yaşanılır. Her albümleri ayrı güzel olan her albümde ayrı bir tad bulabileceğiniz bir gruptur Pink Floyd. Parçalarını dinlerken başka diyarlara taşır sizi. Gerek sözleri gerek müziğiyle anlatmak istediğini ruhunuzun en ücra köşelerine kadar götürür içinze işler. Kulağınızdan girer ve içinize işler. Gözlerinizi kapadığınızda sizi götürdüğü yerlerin hayalini kurabilirsiniz. Zihninizde canlanıverir birden.

Ekşi Sözlük'te aratın okuyun neler yazar Pink Floyd'la ilgili. Bilen seven için farklı bir gruptur. Ayrıcalığı vardır. Öğrenciyken cebimizde para olmaz kaset almaya veya CD almaya kıyamazdık. Ama Pink Floyd'un orijinal CD'sini almak için (özelliklede ikili CD) para biriktirirdim. Aldığım o CD, o gün için en önemli olay olurdu kabını eve gidene kadar açmaz, eve saklardım o zevki. Eve girince odama çekilirdim. Bir tören endamıyla CD açar öncelikle içindeki kapak varsa şarkı sözünü kurcalardım kabını en ince ayrıntısına kadar ezberleyince sıra en önemli kısma gelirdi, CD'yi dinleme keyfine.

CD’yi müzik setine koyup da ilk parça çalmaya başlayınca ben başka dünyaların kapısının açıldığını görüp o kapıdan geçerdim ta ki parçalar bitene kadar. Her parça yeni bir kapı açar her kapıda yeni bir dünya farklı güzellikler karşılardı beni. CD bitince gerçek dünyaya dönmek zor olurdu ama o bir saatlik gezinti bütün ruhuna işler ve o günün muhteşem geçmesini sağlardı...

5/28/2007

Tezat bir durum

Bir gün okula giderken otobüste bir liseli hatun. Hatunun başı örtülü, eyvallah herkes kendi dininde kimseyi ilgilendirmez ama liseli bir kızın başını örtmesi de ilginç en azından okulda. Buraya kadar problem yok. Problem hatunun yüzünde makyaj olması. Hem liseli hem başörtülü hem de makyajlı.

Sonra kızın ayakkabıları dikkatimi çekti zaten bu yazıyı yazma sebebimde bu ayakkabılar. Converse giymişti ayağına. Marka olarak giydiğine takılmadım. Converse eski tadı vermesede eskiden ayrı bir imajdı. Çıkış noktası farklıydı şimdi parası olan giyiyor. Converse’in felsefesi Sadidas’a geçti.

Gelelim ana konuya hatunun ayağındaki Converse’in üzerinde Anarşi amblemi vardı. Tezatlık burada başlıyor. Ayağına giydiği ayakkabıda “Ne Tanrı Ne Devlet” diye bağırıyorken kafasında belirli bir görüşü simgeleyen Tanrıya karşı sorumluluklarını yerine getirdiğine inanarak saçlarını saklamak amaçlı bir örtü.

Nasıl açıklanabilir bu? Bu nasıl bir inanış veya neye isyan?